Günümüzün yeni aşıkları bu tür sorular üzerinde kafa yoruyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de, tüm cinsel açıklığa ve birlikte yaşama biçimindeki tam seçim özgürlüğüne rağmen, "ölüm sizi ayırana kadar" aşk hayal ediyoruz. Boşanma oranı bunun aksini söylüyor. Günümüzde bir evliliğin boşanmayla sonuçlanma olasılığı %40 civarındadır. Ve bu, evlilik izni olmadan sona eren birçok ilişkiyi hesaba katmıyor bile. Peki, bugün farklı mı seviyoruz yoksa eski uzun süreli evlilikleri bir arada tutan sevgiden başka bir şey mi var?
Bugün her şey mümkün, hatta belki de çok fazla
Her şeyden önce, günümüzde eskisi kadar çok insan evlenmiyor. Neden evlensinler ki? Evlilik eskiden cinselliği meşrulaştırırdı, bugün artık aileyi bile meşrulaştırmıyor. Bugün çok sayıda alışılmadık ilişki biçimine sahibiz. Evli olmadan birlikte yaşayabilir, çocuk sahibi olabilir ve yine de toplum tarafından tamamen tanınabiliriz. En azından şehir merkezlerinde. Burada poliamor olarak yaşayabilir, yani aynı anda birden fazla partneri sevebilir ya da aynı cinsiyetten ilişkilere sahip olabiliriz. Her şey mümkün.
Ancak geçmişte heteroseksüel evlilik, birlikte yaşamanın toplumsal olarak kabul gören tek biçimiydi. Ve bundan kaçış yoktu. Vakaların büyük çoğunluğunda kadınlar ekonomik olarak kocalarına bağımlıydı. Evlilikleri bozulduğunda çevrelerindeki insanlar tarafından suçlanır ve dışlanırlardı. Kendi okul günlerimi hala hatırlıyorum. Tek ebeveyn olmak ya da boşanmış olmak diğer ebeveynler tarafından zaten bir damga olarak görülüyordu. Acil bir durumda bilgi ya da danışmanlık almak için hiçbir fırsat yoktu. Emeklilik hakkı? Mümkün değildi. Tabii ki kadınlar yine de bu işe kalkıştılar. Annemin bir arkadaşının ikinci evliliği neredeyse bir skandaldı. Gerçekten de kocasını terk etmiş ve yeni bir koca aramaya başlamıştı. Ve bundan memnundu! Eminim ki bu kadar tatsız olmasaydı daha birçok kadın ve erkek ayrılırdı. Bu yüzden kıçlarımızı bir araya getirip uzlaşmak zorunda kaldık.
İki kadın, iki hikaye
Bu konuda güzel bir deneyim yaşadım. Birkaç gün önce, Elbe nehri üzerindeki en sevdiğim yerlerden birinde 1939 doğumlu iki kadınla konuştum. Merak ediyordum, ikisi de açık sözlüydü. Ben de onlara sordum. İkisi de o zamanlar adet olduğu üzere genç yaşta evlenmişti. İçlerinden biri sadece altı ay sonra kendiliğinden evlenmeye karar vermiş. Sebebi, o zamanlar sıklıkla olduğu gibi, hamilelikti. Bugün, kocasını daha iyi tanımak için daha fazla zamanı olmasını diliyor. Kocası sürekli çalışıyor, eve geç geliyor, kendini televizyonun önüne atıyor, yatakta bir an için karısının üzerine yuvarlanıyor ve uykuya dalıyordu. Çok geçmeden kadın artık görüldüğünü hissetmiyordu. Seksi şöyle tarif etti: "Sevişmenin ne olduğunu anlamıyordu." Kordonu çekti, bir sevgili aradı ve 34 yaşında ilk orgazmını yaşadı. O sırada kocasını terk etmesine rağmen evliliği boşanmayla sonuçlanmamış. Bugün kocasıyla iyi bir dostluk içinde yalnız yaşıyor.
Arkadaşı ise sadece dört yıl sonra evlenmiş ve halen 82 yaşındaki kocasıyla birlikte yaşıyor. Kocası hala çalışıyor. Ve o da hala görüldüğünü hissetmiyor. Ancak hiçbir zaman ayrılma adımını atmaya cesaret edememiş. Kendisine bu konuyu sorduğumda bana "77 yaşında hala boşanmalı mıyım?" diye sordu. Muhtemelen geçmişte bunu düşünmüştü ama "sen bunu yapmadın". Bir an için gittiğinde, arkadaşı bana fısıldadı: "Biliyor musun, kız arkadaşımın hayatında hiç orgazm olduğunu sanmıyorum."
İlişkilerin tek temeli olarak aşk yeterli değildir
Aşk, görünüşte ebedi olan bu eski evlilikler için kesinlikle bir kriterdir. Ancak ekonomik ve sosyal engeller de en az bunun kadar önemli. Bu yüzden aşkın kendisinin değiştiğini düşünmüyorum. Ancak değişen şey seçimlerdir. Bir yandan, bugün bir şeyi beğenmediğimizde çok çabuk vazgeçiyoruz. Çünkü bir sonraki partner mutlaka karşımıza çıkacaktır. Öte yandan, günümüzde ilişkilerin temelinde bir duygu yatıyor: sevgi. Çok geçici olabilen bir duygu. Uzun vadede duygusal bir çılgınlık içinde kalmayı umuyoruz.
Ancak aşk gelir ve gider. Aynı zamanda içinde yaşadığımız koşullara da bağlıdır. Eğer iş stresi, parasızlık, bağımlılıklar, iğrenç kayınvalideler gibi çok fazla dışsal sorunumuz varsa, aşk da zarar görür. Çünkü sevgi hafife alınamaz. Sevgi aynı zamanda ona nasıl davrandığımıza da bağlıdır. Hem kendimize sadık kalmalı hem de partnerimize yeterince ilgi göstermeliyiz. Çoğu zaman, bir çırpıda kendimizi gerçekleştirmek için çabalarız. Bu yüzden ya ilişkilerimizin sınırlı olduğunu kabul etmeliyiz. Ya da ek bir temel bulmalıyız. Çünkü sevgi tek başına yeterli değildir. Ne geçmişte ne de bugün.
Anja Drews - ORION için nitelikli seks eğitmeni


